15 Eylül 2015

Milletçe PKK’ya ne kadar teşekkür etsek azdır…  

Çözüm süreci boyunca verilen onca ciddî sözlerin, alınan onca doğru kararın, edilen onca umut verici lafların ardında asıl durmayanın PKK olduğu artık aşikâr.

Tarih, başta ‘eşit vatandaşlık' statüsü için mücadele ettiğini söylediği Kürt halkı olmak üzere Türkiye'nin bütün halklarına ‘ihanet' eden PKK'yı çoktan kara kaplı kitabına düştü bile.

PKK, yeni baştan, yaşanan acıları unutmaya çalışan insanları ölümlerin kol gezdiği kâbus dolu günlerin kasvetiyle tanıştırdı.  Nicedir cenazelerden arınmış günlerin huzurunda iyileşmeye çalışan yaraların bağlayan kabuklarını söküp aldı, kanattı.

Deyim yerindeyse bir çuval inciri çapaçul hesaplar, kirli amaçlar için mahvetti.

Oysa insanların ölmemesi, ülke kaynaklarının zarar ziyan olmaması için neredeyse her vicdanlı kişi çözüm süreciyle birlikte samimiyetle PKK'nın mazisini unutmaya, onlara duyduğu öfkeyi azaltmaya, hatta dağdakilerle empati kurmaya dahi başlamıştı.

‘Çocukların ölmeyeceği, analar ağlamayacağı barış günleri gelsin de ben PKK'lılara evimi dahi açarım' diyecek kadar bağışlayıcı insanların farklı coğrafyalarda ortaya çıkması can yakan bir meselenin çözümündeki samimiyetin işaretiydi.

Ama ne oldu? Ortada ne barış adına ne de siyasi ve kültürel haklar adına olumsuz bir durum yaşanmazken, durduk yere haksız, hukuksuz, sebepsiz, ilkesiz kirli bir boğuşmayı ‘Devrimci Halk Savaşı' hafifliğiyle ülkenin başına yeniden bela etti PKK.

Hem de huzurunu içinde hissetmeye başladığımız çatışmasızlık zamanlarında ‘müzakere kültürüyle asla bağdaşmayacak' bir ihanete imza atarak. Herkesin silahların gömüleceğini umut ettiği vakitlerde, herkesle alay edercesine bugün her biri hain tuzağa dönüşen bombaları gömmeyi tercih etti.

Nicedir askeri araçların, polis servislerinin güzergâhlarına yerleştirdikleri bombalarla Kürt, Türk fark etmeden her insanın yüreğini yakan ölümlere sebep veriyorlar. Şehirlerde, kırsalda katlettiği ve ölümüne yol açtığı sivillere dair eylemleri çarpıtmaya kalkanlar olsa da yaptıklarının en hasında ‘terör' olduğu gizlenemeyecek kadar ortada.

Eli silahlı, yüzü maskeli 200-300 gençle koca şehirlerin inisiyatifinin alınacağını düşünecek kadar kontrolsüz ve ciddiyetsiz eylemlerden medet umuyorlar. Bunun siyasi bir intihar olduğu gerçeğini göz ardı edip, üstüne devleti 90'lı yılların devletiyle eş tutacak ‘kara propaganda'lara sarılıyorlar.

Ama nafile. Çünkü son 20 yılda gelinen noktada ne devlet aynı devlet, ne Kürtler ve Türkiye'nin geri kalan halkları aynı ne de PKK'nın kendisi.

Ne kadar benzetmeye çalışsalar da 90'lı yılların derin yapılara teslim olmuş ve her fırsatta kirli ve zorba yöntemleri kullanmaktan çekinmeyen devleti yerine ‘vatandaşının haklarına duyarlı olmaya çalışan bir devlet' var bugün.

Kürt halkı, zalim bir devletin hesapsız hoyratlıklarını yaşamak zorunda kaldığı o vakitlerin geride kaldığını, birçok siyasi ve kültürel hakkını özgürce kullanabildiğini görebilecek kadar her şeyin farkında.

Türkiye halklarının onca acıya rağmen, Kürt meselesine doğru yaklaşan Erdoğan'ın barışçı ve çözüm odaklı çabaları sayesinde Kürt halkına karşı duygularında ve düşüncelerinde olumlu değişimler yaşadığı bir hakikat.

Bugün provoke edip sokaklara dökmek istedikleri insanların ‘Hepimiz Kardeşiz' sloganı atabilmesi de yas için dükkânlarını kapatanların camlarına ‘Biz beraberiz' yazılarını asabilmeleri de 90'lı yıllardan uzak olunduğunun en güzel göstergesi.

Bırakalım 90'lı yılların ‘linç' hallerine geri dönmeyi, kirli hesaplarla yeniden silaha sarılan PKK, ülke insanlarını hiç olmadığı kadar geniş bir ‘kardeşlikte' birleştiriyor bugün.

O yüzden de kendilerine ne kadar teşekkür edilse azdır gerçekten.